IŞIĞIN VE GÖLGENİN USTASI
Barok dönemin en ünlü ressamı Rembrandt, Hollanda'nın ticaret, bilim ve sanatta atılım yaptığı "Hollanda Altın Çağı"nda yaşamıştır. Rembrandt ışık-gölgeyi özel kullanım tarzı ve fırça çalışmaları vasıtasıyla, ifade niteliği yüksek eserler ortaya koymuştur. Bu özelliğiyle birçok yazarın sayfalar dolusu yazarak ifade edebildiklerini Rembrandt, fırçasıyla anlatıp ifade etmiştir. Tablolarında daha çok insanların iç dünyasını, iç gerilimini, yaşadığı ızdırabın kişiye getirdiği psikolojik yapısını tasvir etmiştir.
Rembrandt, 15 haziran 1606 Hollanda'nın eski üniversite kasabası Leyden'in çevresinde doğmuştur. Babası değirmenci, annesi fırıncı sülâlesindendir. Yerli Latin okulunda okur ve daha sonra Leyden Üniversitesine yazılır. Ailesinin doktor olma isteği çabuk erir ve beş ay sonra okulu bırakır. Ressam olmak istediğini söyler ve babası onu akrabası olan Jacob van Swanenburgh adlı bir ressamın yanına verir. O zaman ressam olmak Hollanda'da prestijli bir iştir. Geleneksel etüt eğitimi alan Rembrandt, üç yılın sonunda müthiş kompozisyonlarıyla kasabalıları şaşırtmıştır. Babası onu Amsterdam'a ülkenin tanınmış ressamlarından Pieter Lastman'ın yanına eğitim almaya gönderir. Lastman'da İtalya'da eğitim görmüştür ve özellikle İncil'den sahneler, mitolojik ve tarihi tablolar yapmaktadır. Burada Pieter Lastman ona İtalyan sanatının özelliklerini ve C a r a v a g g i o ' y u , dolayısıyla ışıkgölgeciliğini tanıtmış, böylece hiç İtalya'ya gitmediği halde Caravaggio, Raphael, genç Michelangelo, Tizian ve Kappaçi gibi ressamların tarzının etkisini onun vasıtasıyla almıştır. Uzun süre İtalya'da çalışan ve yaşayan Lastman'ın yanında İncil'in konularına ve egzotik Doğu'ya ilgi duyar. Işık-gölge arasındaki zıddiyetten resimlerinin esas konusu olan insanın ruhi durumunu ifadede faydalanmış ve bu gaye ile kullanmıştır. R e m b r a n d t ' ı n resimlerindeki ışık, çoğu zaman tek ve belirli bir kaynaktan gelmez, gökten yeryüzündeki bazı olayları aydınlatmak için gelen bir ilahi ışıktır bu.
Rembrandt, 1624 yılında eğitimini tamamlayıp Layden'e döner ve atölye açar. Gelenekselleşmiş İtalya gezisini reddeder ve kendini bulmak için gece-gündüz çalışır. Öğrenci yetiştirmeye başlar. İlk başta kendisinin ve ailesinin portrelerini çalışır. Sıkılınca çevredekilere ve daha sonra sokaktaki insanlara bakar. Onun için Constantijn Huygens günlüğünde şöyle yazar:" Sakalsız değirmencinin oğlu bize asil kanın üstünlüğü düşüncesini altüst ettirdiği gibi, aynı zamanda İtalya'nın tüm gelmişgeçmiş sanatçılarının ustalıklarını gölgeledi." Resmin yanı sıra baskı ile de ilgilenen Rembrandt'ın karakterleri sokaktakiler, dilenciler ve börekçiler olmuştur.
1631-32 yılında, tekrar Amsterdam'a gider. Orada sevgili karısı Saskia ile evlenir. Saskia, zengin bir asılzade olan Van Uylenborch'un kızıdır. Bu evlilikten sonra Rembrandt, sanat eserlerini topladığı bir eve sahip olur ve şehrin en ünlü ressamı olarak itibar görür. Ama ne yazık ki 1642 de taparcasına sevdiği karısı Saskia, geride Rembrandt'ı ve bir yaşındaki oğlu Titus'u bırakarak ölür. Bu sırada ‘'Gece Nöbeti'' adlı eseri de çok alışılmamış bir fi kre dayandığı için beğenilmez. Tablodaki portrelerde, hareketsiz ciddî duran kompozisyonlar yerine, yaşanmış, hareketli gerçekleri ortaya koyan sahnelerin yer alması, herkesi şaşkına çevirmiştir. Karısının ölümünün verdiği üzüntü ve Gece Nöbeti'nin beğenilmemesine ilâveten Rembrandt, karısının iyi bir miras
bırakmış olmasına rağmen, 15 yıl kadar sonra, kendisini nerede ise hapse götürecek kadar borca da girmiştir. Her şeyi, bütün malları, hatta resim koleksiyonu bile arttırma ile satılır. Karısının ölümünden bir müddet sonra beraber yaşamaya başladığı Hendrickje onu ve oğlunu himaye eder. İlk karısı kadar sevgisini kazanan Hendrickje, onun en büyük desteği olur. Küçük bir eve taşınırlar ve eskisi gibi şaşaalı yaşamak yerine mütevazi bir hayat sürmeye başlarlar. Bu yıllarda sosyete ile ilgisi de kesilen sanatkâr daha çok dini konulara dönmüştür.
1662 de Hendrickje, 1668 de ise 27 yaşındaki oğlu Titus ölür. Rembrandt oğlunun ardından ancak bir yıl daha yaşayabilir. Son derece verimli olan Rembrandt, hayatı boyunca 650 kadar eser yapmıştır. Onun kadar çok kendi portresini yapan başka bir ressam yoktur. Hayatının her devresine ait kendi portreleri vardır. Bunlarda Rembrandt, hayal kırıklığının her anını derinliğine inen kendi analizi ile tespit etmiştir. 60 kadar kendi portresi vardır. Geride 300 kadar taslak ve 2000 e yakın desen bırakmıştır. Stüdyosunda yıllarca bir çok ressam yetiştirmiştir.
Rembrandt, ışıkgölge kontrastından faydalanarak çirkin de gerçekleri değiştirmeden vermeyi sadece yağlı boya eserlerinde değil gravürlerinde de başarmıştır. Gayet kolay ve serbest çizgisi olan ve süratli çizimle çalışan sanatkâr, bu teknikte çalışırken ince ince ve uzun zaman alan bakır kazıma veya tahta kesme tekniği yerine bakır levhanın balmumu ile kaplanıp bir iğne ile daha sonra asitin tesiriyle istenen oyukları meydana getirecek olan çizim yolunu seçmiştir. Böylece, kendi çizim tarzına uygun, yani daha serbest elle ve süratli çalışabiliyordu. Bu teknikle yapmış olduğu çok sayıda eserleri vardır. Yaratıcı muhayyele gücünün akıcılığını basit bir sulu boya resmi (c. 1655-56, British Museum, Londra) bile ortaya koyar. Bu resimde kolları üzerinde abanarak uzanan kadın, çok az çizgi ve lekelerle yapılıvermiştir. Detaylar hakkında açık bir fi kir vermek lüzumunu Rembrandt duymaz, göstermek istediğini en kısa yoldan seyirciye verir. Nitekim önceleri paletinde birbirine iyice karıştırarak kullandığı boyaları gittikçe daha büyük fırça darbeleri halinde yan yana sürüvermiş, çirkin de olsa göstermek istediği şeyi, tasvir etmek istediği ifadeyi bütün çıplaklığı ile resme geçirmiştir.
Onun en çok ilgisini çeken şey insanların iç dünyasını, iç gerilimini, yaşadığı ızdırabın kişide meydana getirdiği psikolojik yapısını tasvir idi. Pek güzel olmadığı halde, çirkin yanlarını hiç güzelleştirme çabası olmaksızın, olduğu gibi tespit eden kendi portrelerinde, gençliğinden itibaren yaşadığı psikolojik durumunu kesintisiz olarak izlemek kabildir. Son derece samimi olan portrelerinde tabiatın bir görünüşünün çalışmasını yapıyor, etrafında dikkatini çeken şeylerin, kendi duyuları ve hayali üzerindeki izlenimini tespit ediyor gibidir. Ölmeden bir yıl kadar önce yapmış olduğu, kendisini Democritus olarak gösteren portresinde (c. 1668, Wallraf-Richartz Museum, Köln) ressamı karşımızda yaşlı, büyük tecrübelere sahip, çok akıllı ve kaderin sillelerine gülümseyerek bakabilecek kadar olgun bir fi lozof olarak buluyoruz. Kalın fırça darbeleriyle boyanmış portrede ışığın titrek kalitesi, kötü kaderiyle dengesini biraz kaybetmiş bir ifade de taşımıyor değildir.
Rembrandt resimlerinde göstermeyi ana gaye edindiği iç dünyayı ifade etmek için hiç bir zaman büyük jestler ve hareketlere gerek duymamıştır. Onunresimleri tiyatrovari ve yapmacıklı değil, samimidir. O, dini konuları da resmederken din kitaplarını okur fakat orada bahsi geçenleri kendi hayalinde yaşattığı gibi ele alırdı.İncil'den konuların alışı dikkat çeker.
Tabloları Hakkında Manzaralar Rembrandt'ın sık sık kırsal yörelerde gezmiş olsa da çok az sayıda manzara resmi yapmıştır. Manzara tabloları, özellikle ışığın tuval yüzeyindeki dağılımı nedeniyle oldukça dramatik etkilere sahiptir. Teknik konusunda değil, ama manzara tablolarındaki öğeler bakımından Rembrandt, bu alanın ustalarından Hercules Segers'e çok şey borçludur. Rembrandt'ın bu resimleri gördüğü yerlerin betimlemesinden çok, hayal ürünü dağ manzaralarıdır. Bu tablolar genellikle doğanın güçlerini yansıtır; karanlık bulut kümeleri ve dalları fırtınada kırılmış ağaçlar bu çalışmalarda sık sık göze çarpar. Bu türden doğa betimlemelerine ressamın gravürleri arasında da rastlanır. 1640'lardan sonra manzara tablolarında ağırlık dağ betimlemelerinden Hollanda kırlarının sakin görünümlerine kayar.
Dinsel Tablolar Rembrandt, ustası Lastman'dan din ve tarihin sanatçıya sağlayabileceği esinler konusunda çok şey öğrenmişti. Ustasının yanından dönüp kendi a t ö l y e s i n i a ç t ı ğ ı n d a Rembrandt yoğun biçimde dinsel temalar ü z e r i n d e ç a l ı ş m a y a başladı. Ortaya çıkan yapıtlar küçük boyutlu, ancak özellikle giysi ve mücevherlerin çok titiz b i ç i m d e i ş l e n d i ğ i çok ayrıntılı çalışmalar oldu. 1633'te Amsterdam'ın yöneticilerinden Frederik Hendrik ressama İsa'nın acılarını konu alan bir dizi tablo ısmarladı. 1640'larda, özellikle dünyaya gelen çocuklarının üçünü ve ardından eşini yitirmesine bağlanan bir dinsel uyanış yaşayan Rembrandt'ın resimlerinde, bu dönemden itibaren Tevrat öğelerinin yerini İncil'den konuların alışı dikkat çeker.
Tarihsel Tablolar Rembrandt ilk tarihsel tablolarını Leiden'deki stüdyosunda yaptı. Usta bu resimlerine konu olarak her seferinde özgün, tarihin akışı bakımından önemli bir anı seçmiştir. Bu tablolarda, zengin bir biçimde işlenmiş giysiler özellikle dikkati çeker. Birçok eleştirmen, Rembrandt'ın hedefi nin ünlü Flaman ressam Rubens'in düzeyine erişmek olduğunu yazmıştır. Tarihsel tablo çalışmaları, 17. yüzyılda resim sanatının en değerli kolu olarak kabul ediliyordu. Bu alanın temaları da İncil'deki konularından, Antik dönemin çeşitli öğelerine,oradan da dönemin önemli olaylarına dek uzanıyordu. Bu konuları tablolaştırabilmek için ressamın tarihi ve olayların öykülerini iyi bilmesi ve insan fi gürlerini ve duygularını aktarabilmekte çok yetenekli olması gerekiyordu. Bu nedenle ressamın sadece kendi alanında yetenekli olması yeterli değildi; tarihsel tablolar ciddi bir entelektüel yatırım ve birikim gerektiriyordu. Rembrandt tarihsel tabloların en büyük ressamlarından biri olmayı başardı.
Oto-portreler Remrandt'ın kendisini resmettiği en az seksen tablo bulunur. Bunların az bir kısmı, müşterileri tarafından sipariş edilmiş; birçoğu da ressamın alıştırma çalışmaları olarak kendisi için ürettiği tablolar olmuştur. Alıştırmaların büyük bölümü insan duygularının –şaşkınlık, sevinç ya da üzüntünün- resme aktarılması üzerinedir. Sık sık kendini asıl tablolarında kullanacağı öğelerin, tarihsel bir kişiliğin, bir soylunun ya da İncil'den bir karakterin modeli olarak bu otoportrelerine yansıtmıştır. Son yıllarında ressam, kaygı ve kederlerini ortaya koyduğu, resim tarihi için çok önemli yapıtlar sayılan tablolar yapmıştır.
Teknikler Rembrandt, sanat hayatının erken dönemlerinden itibaren açık ve koyu renklerle oluşturduğu kontrasta dayanan bir teknik kullanmıştı. İtalyalı ressam Caravaggio'nun kazandırdığı bu teknik, Rembrandt tarafından özellikle dinsel ve tarihsel tablolarda önemli olay ya da kişilere vurgu yapmak için kullanılyordu. Rembrandt'ın bu tarz çalışmalrında boya henüz kurumadan yapılan ve alttaki tuval parçasını ortaya çıkaran kazıma tekniği önemli bir yer tutuyordu. Koyu zemin üzerinde beyaz kurşun kullanımı da tablolarında özellikle ışık huzmelerini belirginleştiren bir yöntemdi.
Sanat hayatının ilerleyen dönemlerinde Rembrandt “kaba iş” denen bir başka tekniği de başarıyla kullanmıştı. Bu yöntemde b o y a tablonun her yerine yoğun ve geniş bir biçimde dağıtılıyordu. Bu tabloların ç o ğ u n d a , örneğin eller ve yüzler üzerinde oldukça ince, pürüzsüz bir çalışma yapılırken; özellikle giysilerde boya, yoğunluk ve kabarıklık hissi verecek biçimde bol tutuluyordu.
Erken dönemlerde parlak renkleri tercih etmiş olan Rembrandt, ilerleyen yaşlarında daha yumuşak renklere yönelmişti. Mor, bronz yeşili ve donuk sarılar en sık çalıştığı renkler oldu. Ömrünün sonlarına doğru ise koyu kırmızı, kahverengi ve altın sarısı sanatına ruh veren renkler haline geldi.
Rembrandt, tablo çalışmalarından başka birçok başarılı gravür, oyma ve taşbaskı ürünü verdi.
Kaynaklar: http://www. aydinsofu.com/ sanatpedi/ Rembrandt http://www. felsefeekibi. com/sanat/ isimler/isimler_ alfabetik_ rembrandt_ harmensz_van_ ryn.html http://www. turkcebilgi.com/ rembrandt/ ansiklopedi http://www. abcgallery. com/R/ rembrandt/ rembrandt.html
Eylem ÖZKAN