AMİN MAALOUF
1949 Beyrut doğumlu bir Hıristiyan Katolik olan yazar, 1979'daki Lübnan iç savaşından sonra ailesiyle birlikte ülkesini terk etmek zorunda kalmış ve Fransa'ya yerleşmiştir. Romanlarında doğu ve ona ait her şeyi gelenekleri, söylenceleri, efsaneleri ve kahramanlarıyla, oryantalizm batağına düşmeden anlatır. Kimilerince oryantalist olmakla suçlansa da, aslında klasik anlamda bir oryantalist
değildir Amin Maalouf. Onun kitaplarında Avrupalıların bakış açısından ziyade doğunun bakış açısını görürsünüz, yani Avrupa-merkezli olmakla suçlanamaz en azından.
Romanlarında sık sık gerçekten yaşamış tarihi karakterlere yer verir. Tarihi çarpıtmakla suçlanan pek çok tarihi roman yazarı gibi bence büyük haksızlığa uğratılmaktadır bu konuda. Çünkü romanların görevi tarih anlatmak değildir. Onlara bu yüzden halk söylencesi ya da efsane gözüyle bakmak ve bu şekilde okumak daha yerinde olur.
Mesela kişisel favorim olan Semerkant adli romanında Sultan Melikşah, Ömer Hayyam, Nizam-ül Mülk ve Hasan Sabbah gibi birbirinden ünlü 4 karakteri bir arada okumanın tadını yaşarsınız. Ömer Hayyam'ın rubailerini yazışına tanık olur, Hasan Sabbah ve Nizam-ül Mülk'ün birbirlerini alt etmek için çevirdikleri entrikaları nefesinizi tutarak takip edersiniz.
Ömer Hayyam şöyle der Semerkant''ta: Acın sonsuz olduğunda, dünyanın kararmasını isteyecek olduğunda, yağmurdan sonra parıldayan yeşilliği, bir çocuğun uykudan uyanışını düşün.''
Doğunun Limanları'nda, soyu Osmanlı Hanedanına dayanan İsyan ile Clara'nın aşkına tanık olursunuz. Romanda 20. yy'ın başında yıkılan Osmanlı'yı trajik bir insan öyküsünün içinde anlatır ve bir yerinde şöyle der: ‘' Herkes kendi tanrısına, diğerlerinin dualarını susturması için yakarıyordu...”
Afrikalı Leo artık anı-roman dalında bir klasik kabul edilir. Etkileyici bir yol hikâyesidir. 15.yy. ve 16.yy. sıralarında Granada, Fas , Kahire ve Roma'da geçer. Buraları insana yaşatır adeta. Romanın bir yerinde şöyle bir nasihat verir:
“Oğlum, çoğunluk önünde boyun eğmekten kaçın! İster Müslüman, ister Hıristiyan ister Musevi olsunlar, seni olduğun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi göze almalılar. İnsanların görüşünü dar bulduğun zaman kendi kendine Tanrı'nın ülkesinin çok geniş olduğunu söyle; O'nun elleri çok geniştir, O'nun yüreği de çok geniştir. Uzaklara gitmek, denizler, sınırlar, ülkeler, inançlar asmak fırsatı çıktığı zaman hiç duraksama!”
Fransa'nın en önemli ödüllerinden olan Goncourt Ödülü'nü kazanan Tanios Kayası, 19.yy Lübnan'ında geçer ve Hıristiyan bir Arap olan Şeyh Francis'le onun gayrimeşru oğlu Tanios'un, tarihsel olaylarla şekillenmiş alınyazılarını konu eder.
“insanın ayaklarıyla dövdüğü ve başına doğru çıkan düşünceler, insanı rahatlatır, canlandırır; başından ayaklarına doğru inenler ise hantallaştırır, cesaretini kırar!”
Yüzüncü Ad, Amin Maalouf'un son romanıdır: 1666 yılında kıyamet kopacağı, tanrı'nın 99 adına ilaveten bir yüzüncü adı olduğu, ve bunu bilenin tanrının affına nail olacağı, bu adında yüzüncü ad isimli bir kitapta bulunduğu söylentisi üzerine kitabın peşine düşen insanları (başlıca da Baldassare adındaki bir İtalyan tüccarını) anlatmaktadır. Romanın oldukça büyük bolumu Osmanlı topraklarında ve Türkiye'de, İzmir'de geçmektedir.
“ Bugün öğrendiğim şey yaşamımın yönünü değiştirecek. Kimileri bir yaşamın zaten her zaman yön
değiştirerek, aslında eskiden beri onun olması gereken yatağa kavuştuğunu söyleyeceklerdir size. Bu da yanlış olmasa gerek.”
Romanlarının yanı sıra farklı türlerden de eserler veren yazar, son olarak kısa denemelerden oluşan,
‘'Çivisi Çıkmış Dünya'' adlı kitabıyla tekrar gündeme gelmiştir.
ÖZGÜR BENLİ